4 Haziran 2015 Perşembe

bitmedi..

https://www.youtube.com/watch?v=hx5_FqEwsVQ


"Kâhinler ise, başta meşhur Şık ve Satîh olarak, ruhânî ve cin vasıtasıyla gaybdan haber veren ve şimdi medyum denilen, tevatür bir nakl-i sahihle Peygamberin (a.s.m.) geleceğine..." İslamiyetçe yasaklanan kahinliği, Üstad'ın Efendimizin risaletine delil olarak göstermesini nasıl anlayabiliriz?

Yazar: Sorularla Risale, 20-12-2013
Evvela; İslam’dan önceki kahinlerin Peygamber Efendimiz (asv)'den haber vermeleri, sahih hadis kaynaklarında geçmektedir ve Üstad Hazretlerine özgü bir hüccet değildir. Dolayısı ile bu hüccetin Risale-i Nur'da kullanılması meşru ve İslamidir.
İkincisi;
"Âsi şeytanları zincirlerle bağlı olarak ona boyun eğdirdik." (Sâd, 37/38)
"Denize dalarak onun için cevherler çıkaran ve başka işler de gören şeytanları yine onun emrine verdik." (Enbiyâ, 21/82)
Bu ayetlerde remzi olarak; bırak kahinleri şeytanların bile hayırda dolaylı ya da dolaysız bir şekilde istihdam edilebileceği ve edildiği ifade edilmektedir. Kaldı ki kahinlerin Peygamber Efendimizi (asv) evvelce muştulamasının hiçbir mahzurlu tarafı bulunmuyor ki tenkide medar olsun.
Üçüncüsü; Kur’an nazil olmadan önce; kahinler cinler vasıtası ile semadan yarım yamalak haberler alıp gaybi bazı hadiseleri önceden haber verebiliyorlarmış. Kur’an nazil olmaya başlayınca bu yol cinlere kapatılmıştır. Yani eskisi gibi cinler nurani ve şeffaf vücutlarına güvenip sema dairesine çıkamıyorlar; dolayısı ile sema dairesine bahsi gelen kader levhalarının haberlerine de vakıf olamıyorlar. Böylece sema tarafı büyük bir güvence altına alınıyor.
Semanın güvence altına alınmasının sebebi; Kur’an’ın semadan nazil olmasıdır. Böylece Kur’an hakkında en ufak bir şaibe ve şek kalmamış oluyor. Yani acaba Hazreti Muhammed (asv)’i -haşa- cinler mi aldatıyor ya da ona gelen vahyin içine cinlerin yalan yanlış haberleri karışıyor mu şüphesi bertaraf edilmiş oluyor.
Tabi cinlerin bu kulak hırsızlığı sema aleminin merkezi ve başkenti konumunda olan mele-i ala denilen meleklerin müzakere meclisinde değil, sema aleminin -tabiri yerinde ise- taşraları hükmünde olan köşe ve bucaklarındaki mevkileridir.
Genelkurmay karargahında alınan kararlar, nasıl sınır karakollarına tebliğ ediliyor ise, aynı şekilde mele-i alada alınan kararlar da semanın sınır karakolları hükmünde olan yerlerine tebliğ ediliyor. İşte cinlerin kulak hırsızlığı yaptığı yerler; semanın bu sınırlarıdır, yoksa semanın merkezi hükmünde olan mele-i ala değildir. 
Dördüncüsü; cinlerin gaybı bilmesi mutlak gaybı bilmek değil, emareleri çıkmış artık sema dairesinde tezahür etmiş bir gaybı bilmek şeklindedir. Yoksa mutlak gaybı Allah’tan başka kimse kendi başına bilemez; ancak Allah bildirir ise bilinebilir.
Semanın sınır karakollarındaki haberler insana gaybi olduğu için, cinlerin ve cinler ile meşgul olan kahinlerin, insanlar arasında az da olsa bu hususta bir imtiyazları oluyor. Lakin insanlar içinde nasıl hayır ve şer, hayırlılar ve şerliler beraber bulunur; birbirleri ile mücadele ve mübareze içindedirler. Aynı şekilde imtihan dünyasının bir parçası olan cinler içinde de hayır ve şer, hayırlılar ve şerirler mücadele ve mübareze içindedirler.
Bu yüzden cinlerin bir taifesi olan habis ruhlar, yani cinlerin dine ve hakka düşman olan kısmı, dine zarar vermek için her hile ve düşmanlığı denerler ve deniyorlar. İnsanlar içinde cinler alemi ile irtibat kurma teşebbüsü, eski tarihten bu yana hep var olagelmiştir. Eskilerde cinlerle bu irtibat kurma işine kahinlik denilirdi, şimdilerde ise medyumluk ismi veriliyor.
"And olsun ki, dünya semasını biz kandillerle süsledik ve şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık." (Mülk, 67/5)
“Biz, en yakın göğü ziynetlerle, yıldızlarla donattık. Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu)dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar.” (Saffat, 37/6-8).
Bu gibi ayetler açık bir dil ile yukarıda özetlediğimiz manayı teyit etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder