Kur’an-ı Kerim’in dili Arapçayı bilmemek O’nu anlamamak için bir mazeret değil. Günümüzde bu ihtiyacı karşılamak için pek çok vesile var. Onlardan biri de meal. Ancak ehliyetsiz kişilerin yazdığı meallerin yanlış anlaşılmalara sebep olduğunu da unutmamak gerek.
Anlaşılmak ve yaşanmak için insanlığa armağan olarak gönderilen Kur’an-ı Kerim, muhataplarından bir beklenti içinde. O beklenti ise, okuyanın okuduğunu anlaması ve yaşaması. Nitekim Allah (cc) Sad Sûresi’nde, “Biz sana feyizli, kutlu bir kitap indirdik ki insanlar onun ayetlerini iyice düşünsünler ve aklı yerinde olanlar ders alsınlar.” buyuruyor. Müfessirlere göre bu kabil ayetler, kitabın manalarının diğer dillere çevrilmesini gerektiriyor. Meal, bu beklentiye en kolay ve aşağı derecede cevap veriyor. Zira detaylı olmasa da okuyan, kısa ve genel bir şekilde tilavet ettiği ayet ya da sûrede ne dendiğini anlamış oluyor.
Kur’an-ı Kerim’in dili Arapçayı bilmemek O’nu anlamamak için bir mazeret teşkil etmiyor. Bugün bu ihtiyacı karşılamamız sağlayacak pek çok vesile var. Meal de bu vesilelerin başında geliyor. Ancak kitap raflarında birçok meal var. Bu durum okuyucu için kolaylık teşkil etse de ehliyetsiz ve özensiz olarak yapılan kimi mealler, ayet-i kerimelerin farklı anlamlarda anlaşılmasına sebebiyet verebiliyor. İlahiyatçılar da bizi meal seçiminde ehil insanların elinden çıkan çalışmalara yönelme konusunda uyarıyor. Çünkü Arapça’da bir kelime bazen birçok farklı anlama gelebiliyor. Yanlış kullanıldığında ise okuyucuyu ayetin hikmetinden uzaklaştırabiliyor.
Tefsir Profesörü Muhittin Akgül, Kur’an’da, siyak-sibak bağlamında farklı anlamlara gelen kelimeler, veciz ifade, deyim, mecaz ve teşbihler gibi dil açısından dikkat edilmesi gereken pek çok özellik olduğuna dikkat çekiyor. Bunlar tam bilinmeden veya her iki dil çok iyi bilinip de ikisi de iyi bir şekilde kullanılmadan, böyle bir aktarma veya çevirinin başarı ihtimalinin oldukça zayıf ya da yok olduğunu söylüyor. Tefsir Profesörü Davut Aydüz de meal yazmak için sadece Arapça bilmenin yeterli olmayacağına işaret ediyor. Her mealin bir bakıma tefsir olduğuna dikkat çeken Aydüz, “Meal yazanların bir müfessirin bilmesi gereken ilimleri bilmesinde fayda var. Bir müfessirin bilmesi gereken ilimler de ilgili kitaplarda, 15 kadar. Bugün maalesef, bilen de bilmeyen de herkes meal yazıyor, çünkü mealler çok satıyor.” diyor. Meal ve tefsir yazarken sahih din anlayışının önemli olduğuna dikkat çeken Aydüz, hem itikadı zayıf, hem de niyeti bozuk insanların yazdığı meal ve tefsirlerin çok zarar verdiğini belirtiyor. Piyasada inanmayan veya imanı zayıf kimselerin yazdığı tefsir ve meallerin bulunduğunu söylüyor.
Her mealin kısa bir tefsiri olmalı
Allahü Teâla, Kur’an-ı Kerim’i sadece Arapça bilenlere değil, her dil ve her ırktan insanlara rehber olarak göndermiş. İlahi bir armağan olarak gönderilen Kur’an-ı Kerim’i, insanların anlamaya çalışmasını, etraflıca düşünmelerini istemiş. Tefsir Profesörü Suat Yıldırım, tefsir ve tercüme olmazsa, kitabın manasının anlaşılamayacağına ve ayetler üzerinde düşünülemeyeceğine dikkat çekiyor. Çünkü, Kur’an-ı Kerim’in manaları tefsir eserleriyle açıklanıyor. Kur’an’ın üslup hususiyetleri, özellikle veciz ifadesi sebebiyle birçok durumda ayette birden fazla mana ihtimali ortaya çıkıyor. Tefsirde bunlar ayrı ayrı yazılıyor. Fakat meal hazırlayan, o ihtimallerden bir manayı tercih ederek tercüme ediyor. Bunun için her meal kısa bir tefsir olmaya mahkûm. Prof. Yıldırım, Türkçe bir mealin işlevinin, Türkçe bilenlerin manaya kolay ve net şekilde ulaşmalarını sağlaması gerektiğini söylüyor. Meal yazarının, doğru mananın yanı sıra açık Türkçe ifade konusunda bir üslup çilesi çekmesi gerektiğini aktarıyor. Yıldırım, metne sadık kalma iddiasıyla böylesi bir çalışmada dikkat edilmesi gerekenin Türkçe anlatımın tuhaf hale getirilmemesi ve okurun ürkütülmemesi gerektiğini şöyle anlatıyor: “Mesela, Fatiha Sûresi’nde ‘Ceza gününün Malik’ i’ tuhaflığı ve Türkçe yönünden yanlışlığı yerine ‘hesap gününün tek hâkimi’; ‘Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı’ müphemliği yerine ‘Allah gökleri ve yeri ciddi bir maksatla yarattı’; ‘Onlar Allah’ı aciz bırakıcı değildirler’ tuhaflığı yerine tefsirlerde belirtildiği üzere ‘Onlar kaçıp Allah’ın elinden kurtulamazlar’; ‘Namaz kılmakla emrolundum’ yerine ‘Namaz kılmam emredildi’ demek tercih edilmeli.”
Kur’an-ı Kerim’in mealinin, derisi yüzülen bir nesneye benzemekten öteye geçemediğini belirten Prof. Dr. Muhittin Akgül ise Kur’an’ın mucizeliğinin O’nun orijinal lafzında olduğunu söylüyor. Meallerle yetinmenin bazen insanı şüphelere de sevk edebileceğini aktarıyor. “Hele kişi, Kur’ân’ı okuduğunda, onu meallerden ibaret zannediyorsa, böyle bir meal okuma, okumamaktan daha iyidir.” diyen Prof. Akgül, meal okuyucularına şunları tavsiye ediyor: “Hiçbir meal, Kur’an’ın bütün manalarını, mazmunlarını ve muhtevasını ihata edemez. Goethe, Shakespeare ve Tolstoy gibi edebiyat üstadlarının eserlerinde bile tercümelerinden okunduğunda orijinalindeki akıcılığı, edebi tasvir mükemmelliğini bulmak mümkün değil. Söz konusu, Yüce Allah’ın kelamı olunca, onun kapsamlı mana, mazmun ve muhtevasını aksettirerek bir tercüme veya mealinin yapılması bütün bütün imkânsız. Dolayısıyla meal okuyan, Kur’ân değil de, onun okunan dile aktarılmış, pek çok anlamdan sadece bir tanesini yansıtan bir metin olduğunu hatırdan çıkarmamalı. Mealin asla bir Kur’ân olmayıp, Kur’ân’ın bütün güzelliklerini göstermekten uzak olduğunu unutmamalı.”
Muhittin Akgül, ‘kısa da olsa açıklamalı’ bir mealin, yüzeysel tercümeden daha faydalı ve sakıncaları izale etme açısından daha iyi olduğunu söylüyor. Okunan meal değil de sanki Kur’an’mış gibi telakki edildiğinde okuyucunun aklına haşa “Kur’ân bu mu?” şeklinde bir vesvesenin gelmesine de vesile olabileceğini aktarıyor. Bu açılardan mealden ziyade bir tefsirin okunmasının daha faydalı olacağına işaret ediyor.
Prof. Dr. Davut Aydüz de Arapça bilmeyen insanların Kur’an mesajından istifade edebilmeleri için meal yazılmasının gereklilik olduğunu belirtiyor. İnsanların Kur’an’ı anlayabilmeleri, Allah’ın emir ve yasaklarını öğrenmeleri için de için meal veya tefsir okumalarının gerekliliğini söylüyor. Ancak bazı meallerin okuyucuya faydadan çok zarar verdiğine dikkat çeken Prof. Aydüz, “Bugün işin ehli olan da olmayan da meal yazıyor. Zira meal çok satılıyor. Dolayısıyla okuyucu bu konuda seçici davranmalı, kendisi iyi ve faydalı mealleri diğerlerinden ayıramıyorsa bir bilene, işin ehline sormalı.” diyor.
Meal nedir?
Âlimler, Kur’an’ın kelimesi kelimesine tercümesinin mümkün ve caiz olmadığında ittifak etmiş, onun için ancak ‘tefsirî tercüme’sinin yapılabileceğini belirtmişler. Dolayısıyla her meal ister istemez kısa bir tefsir. Türkiye’de tercüme yerine, ‘Kur’an’ın tam bir tercümesi olmayıp yaklaşık manayı ifade eden eser’ anlamında ‘meal’ terimi kullanılıyor. Bunun içindir ki meal, Kur’an değil. Öyle olsaydı namazda okunabilir, hüküm çıkarmada gerçek bir merci olabilirdi. Meallerin birbirlerinden farklı olmaları da bundan ileri geliyor. Aksi takdirde hepsinin birbiriyle aynı olması gerekirdi.
Kur’an mu’cizinsan aciz
Prof. Dr. Suat Yıldırım: “Kur’an mealinin mükemmel olamayacağı bir gerçek. Herkesi, özellikle tefsire vâkıf olanları tatmin etmesi mümkün değil. Onun içindir ki meal yazarları iddiadan uzak, aciz olduklarını bilmeli. Seleflerimizin gayretlerini yıkıcı tenkitle değil, takdirle yâd etmeliyiz. Aslında mükemmel meal ve tefsirden insanı aciz bırakan, Kur’an’ın i’cazıdır. Yani Kur’an mu’ciz, beşer acizdir. Bununla beraber; dilek, temenni ve eleştirilere rağmen dikkatle okuyan kimse, meallerin ekserisinden ayetlerin genel anlamını öğrenebilir. Bu kadarını da öğrenmek büyük bir kazanç. Meal mükemmel değil diye, meal okumaktan geri durmak, büyük bir kayıptır, Kur’an’ı anlama vecibesinden uzak kalmaktır.”
Meal okuyucuları tefsire müracaat etmeli
Prof Dr. Muhittin Akgül: Meal hazırlayan kişilerin hem Arapçayı, hem de meali aktaracağı dili çok iyi bilmesi gerektiğini söyleyen Tefsir Profesörü Muhittin Akgül, meal okuyucularına şunları tavsiye ediyor: “Meal okuyan öncelikle okuduğu mealin asla Kur’ân olmadığını, Kur’ân’ın bütün güzelliklerini yansıtmaktan uzak olduğunu unutmamalı. Mealde kapalı kalan yerlerle ilgili tefsirlere müracaat edilmeli. Bu tefsirlerin başında şüphesiz Elmalılı Hamdi Yazır geliyor. Sahasında uzman, hayatını bu işe adayan Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın mealini tavsiye ederim. Ayrıca Ali Ünal’in mealini de, özellikle ayetlere getirdiği açıklamalar açısından faydalı görüyorum.”
Kur’an, ‘bugün bana nazil oldu’ düşüncesiyle okunmalı
Prof. Dr. Davut Aydüz: Tefsir Profesörü Davut Aydüz, meal okuyucularının önce güvenilir ve faydalı bir meal alıp daha sonra vaktinin uygunluğuna göre bir plan program içinde dikkatli şekilde meal okuması yapması gerektiğini söylüyor: “Kur’ân, âlemlerin Rabb’inden bize gelmiş en mühim bir mesaj. Onun için de okurken, sevgiliden gelen bir mektup gibi okunmalı. Gazete, roman ve hikâye okur gibi okunmamalı, yoksa istifade edilmez. Ayrıca Kur’ân, bugün bana daha yeni nâzil oldu düşüncesiyle okunmalı, bütün âyetler direkt bana hitap ediyor diye düşünmeli. Kâfirlere, münâfıklara, ehl-i kitaba hitap eden âyetler de bana hitap ediyor diye düşünerek okunursa çok istifade edilir. Meal okuyucularına üç sebepten dolayı Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın meâlini tavsiye ediyorum. 1.Suat hocam, bu işin uzmanı, ehli birisi. Emekli tefsir profesörü, hem Türkçesi, hem de Arapçası çok iyi. 2.Mealin baskısı çok güzel ve okunaklı. 3.Açıklamalı bir meal. Anlaşılması zor olan yerlerde hocamız güzel ve faydalı açıklamalar yapmış.”